Ve bütün erkekler ve kadınlar
Sadece birer oyuncu.
Girerler ve çıkarlar.
Bir kişi birçok rolü birden oynar,
Bu oyun insanın yedi çağıdır
…
William Shakesperare’ın ‘İnsanın Yedi Çağı’ adlı tragedyasına ait bu dizelerden ilham alınarak hazırlanmış bir oyun düşünün. İnsanın yaşam sahnesindeki trajikomik serüveni; bebeklik, okul yılları, gençlik, askerlik, yargıçlık, yaşlılık ve ölüm olmak üzere yedi döneme ayrılmış. Yönetmen Kemal Aydoğan, Shakespeare’in sonelerinden oluşan harika bir kolaj çalışması yapmış. Şarkılar, danslar, soytarılar ve Haluk Bilginer’in usta oyunculuğu da girince işin içine, ortaya ‘7 Şekspir Müzikali’ gibi şahane bir oyun çıkmış. Yaşamın özetinin yapıldığı bu oyunda;

İkinci çağında; sırtında okul çantası, önlüğü, kısa pantolonuyla tatlı bir çocuktur. Şiir okur, oynar, zıplar, korkar. Sonra,
Gençlik… Enginlere sığmaz bir delikanlıdır. Âşık olur, şarkı söyler, bazen hüzünlenir, güler, özler derken;
Askerlik… Sakal, bıyık yerindedir. Hemen celallenir, eser gürler, her kavgaya atılır, şöhretin hayallerini kurar. Sonra,
Yargıçtır. Şişman göbeği, ciddi bakışlar ve beylik laflar ile rolünü oynar.
Altıncı Çağ; Gözünde gözlük, vücudu zayıflamış, sesi çocukluğundaki gibi incelmiştir. Ve…
Son çağ… ‘İkinci çocukluk’ der bu döneme Shakesperare. Göz yok, diş yok, tat yok, hiçbir şey yok. Tam bir boşluk…
Fikir oldukça ilginç ve oyunun sağlam bir dramaturjisi var. Shakesperare sonelerinin çevirileri üzerinde özenle durulmuş. Öyle ki, ‘To be or not to be’ nin üç farklı çevirisiyle karşılaşacaksınız. Tolga Çebi’nin yaptığı müzik tasarımları ise büyüleyici. Öyle güzel ezgiler var ki; bazen şarkıların notalarına binip yolculuk ettim çok uzaklara, bazense keşke büyümeseydik dedim. Hep çocuk kalsak, o en masum, en saf halimizde! Oyunun en unutulmazları ise kuşkusuz ki maskeli soytarılar. Evrim Alaysa, Selen Öztürk, Zeynep Alkaya ve Tuğçe Karaoğlan oyun boyunca sahnede dans ediyor, şarkı söylüyor ve müthiş bir enerjiyle iyi bir oyunculuk sergiliyor. ‘Oyunun tatlı sürprizleri’ diyorum ben onlara. Hepsi çok yetenekli, sempatik ve tam bir ekip olmuşlar. Yaptıkları işin hakkını da fazlasıyla veriyorlar. Oyun; eleştirel bakış açısı, incelikli söz oyunları, etkileyici müzikleri ve evrensel bir konuyu ele alması bakımından tam bir ‘Şekspir Müzikali’. Shakespeare, yaşamı ince bir alaycılıkla betimliyor. Trajikomik dünya görüşüyle birlikte varoluşun anlamsızlığı düşüncesini de bulmak mümkün. Rejisinden dekor tasarımına, oyunculuğundan müziğine kadar oyun baştan sona büyük bir emeğin ürünü, çok başarılı. Kısacası Oyun Atölyesi’ne yakışır bir iş çıkarılmış.
Peki, yedi evreden oluşan oyunda Haluk Bilginer, kendini hayatının kaçıncı evresinde görüyor dersiniz? ‘’2. evredeyim, daha çok yolum var. Masumiyeti kaybetmemek lazım! Onu kaybedersem oyunculuk yapamam’’ diyor usta.
http://www.oyunatolyesi.com/
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder