24 Nisan 2013 Çarşamba

Tiyatro

Tiyatro sever dostlar! Hem biraz dertleşmek hem de farkındalık yaratmak için kısa bir zaman yolculuğuna çıkmaya ne dersiniz? Haydi, başlayalım o halde.

1930 yılında Mustafa Kemal Atatürk, Darülbedayi oyuncuları Ankara turnesindeyken onları köşküne çağırır,sorunlarını dinler ve Muhsin Ertuğrul’a der ki: ''Siz benim ta ateşe militerlikten beri görmeyi candan özlediğim bir hayali gerçekleştirdiniz. Şimdi ben, Devlet Reisi olarak size soruyorum: Hükümetten ne gibi bir yardım istersiniz?'' ''-Bir tiyatro mektebi istiyoruz paşam.'' Sanatçıları uğurlarken ise çevresindekilere şunları söyler:‘’Efendiler! Hepiniz mebus olabilirsiniz, vekil olabilirsiniz hatta reisicumhur olabilirsiniz fakat sanatkâr olamazsınız. Hayatlarını sanata vakfeden bu çocukları sevelim’’… Birkaç yıl sonra 'Milli Musiki ve Temsil Akademisi Kanun Tasarısı' kabul edilir ve istenilen tiyatro mektebi ‘Musiki Muallim Mektebi Temsil Sınıfları' adıyla (şimdiki ismi Ankara Devlet Konservatuarı) Ankara’da kurulur. Açılan tiyatro okulunda Devlet Tiyatrosu ve Devlet Operası'nın temelleri atılır. Şu da bir gerçektir ki: devlet tiyatrolarının kuruluş yıllarında gördüğü itibarı günümüzde ne yazık ki yok artık. Atatürk’ün sanatçılarla sabahlara kadar dramaturji çalışması yaptığı veya İnönü’nün geç kaldığı oyuna girebilmek için ara verilmesini beklediği dönem çok eskilerde kaldı.Geçmişten günümüze birtakım zorluklar yaşansa da çok fazla değerli sanatçı yetişmiş ve nitelikli oyunlar sahnelenmiştir.

Darülbedayi’den bahsetmek istiyorum biraz da. 1914 yılında temelleri atılan ve eğitim amaçlı kurulan bu kurum sınavla öğrenci almaktaydı. Bu sınavı kazanan Muhsin Ertuğrul başta olmak üzere birçok öğrenci daha sonraki yıllarda sanat dünyamızın önemli isimleri oldular. Darülbedayi 1934 yılından sonra İstanbul Belediyesi Şehir Tiyatroları adını aldı. Kurum, tarihi boyunca çeşitli sorunlarla karşılaşsa da ayakta kalmayı pekâlâ başardı. Benim çok sevdiğim bir özelliği de Çocuk ve Genç Eğitim Birimidir. Çocuklara tiyatro sanatını sevdirmek ve tanıtmak amacıyla yapılan eğitim çalışmaları son derece önemlidir. Fakat itiraf etmeliyim ki çocukların tiyatro eğitimi alması konusunda çok da bilinçli değiliz. ‘’Çocuklara tiyatro eğitimi mi? Yahu küçücük çocuk ne anlar tiyatrodan, büyüyünce başımıza oyuncu mu olacak bu? Önce bi büyüsün, okulunu bitirsin bakalım...’’ diyen onca insanla karşılaştım ve çoğuna da gülüp geçtim. Bu çalışmalara katılan çocukların ille de oyuncu olmaları gerekmiyor ki. Yaratıcı drama çalışmaları çocukların iyi birer insan olmasını, kendisine ve çevresine karşı duyarlı olmasını sağlar. Sanatsal beğenilerinin gelişmesi ve sanata değer veren yetişkinlere dönüşmeleri açısından son derece önemlidir. Günümüzde ise İstanbul Büyük Şehir Belediyesi Şehir Tiyatroları olarak çalışmalarına devam eden ve çok farklı türde nitelikli oyunlar sergileyen köklü ve saygın bir kurumdur.

Zaman içinde Devlet ve Şehir Tiyatrosu dışında Ankara Sanat Tiyatrosu, Kenter Tiyatrosu, Dostlar Tiyatrosu gibi özel tiyatrolar da kuruldu. Hepsi çok köklü ve saygın kurumlar elbette; fakat özel tiyatrolar içinde en çok Ankara Sanat Tiyatrosu’nda oyun izleyebildiğim için ondan bahsetmek istiyorum. 6 Aralık 1963 yılında Ankara’da kurulan Ankara Sanat Tiyatrosu(AST) çoğunlukla çağdaş dünya klasiklerine yer vermiştir. Benim en sevdiğim mekânlardan biridir. Sahnesiyle, kulisiyle, seyircileriyle gerçekten çok sıcak, samimi bir yerdir. Vakti zamanında Asaf Çiyiltepe, Altan Gördüm, Genco Erkal, Rutkay Aziz, Altan Erkekli gibi pek çok değerli sanatçı da bu kurumda sahne almıştır. Günümüzde ise birbirinden güzel oyunlarıyla halen perdelerini açmaya devam etmektedir.
Sıkı durun! Bir maratondan bahsedeceğim şimdi. 16-22 Haziran 2012 tarihleri arasında İstanbul’da ‘Sanat Maratonu’ gerçekleştirildi. Kadıköy Selamiçeşme Özgürlük Parkı, sanata bir hafta boyunca ev sahipliği yaptı. Tiyatro, dans, müzik, şiir dinletileri, söyleşiler, kısa film gösterileri gibi pek çok dalda gösteriler yapıldı. Şehir Tiyatrosu, Devlet Tiyatrosu, özel tiyatrolar, amatör tiyatrolar, sanatçılar ve seyircilerin katılımıyla Özgürlük Parkı hiç boş kalmadı. Amaç belliydi elbette ki ve gece gündüz devamlılığı nedeniyle bir ilk olma niteliği taşıyordu bu etkinlik. Ama bence daha da önemlisi, büyük bir dayanışma örneği gösterildi. Bu dönemde ortaya atılan ‘boş sahnelere oynuyorlar’ lakırdılarına cevap niteliğinde ise şunları söylemek isterim. Ben çok sık tiyatro izleyen biri olarak, gittiğim her oyunda salonu hep dolu gördüm. Hatta o kadar çok talep var ki tiyatroya, çoğu zaman bilet bulmakta zorlanıyorum. Özellikle Ankara seyircisinin bu konuda çok ilgili olduğunu söyleyebilirim. Tiyatro gerçekten zor bir sanattır dostlar. Işıkçısından yönetmenine, oyuncusuna kadar büyük bir emeğin ürünüdür. Sözgelimi iki saatlik bir oyunu sahneleyebilmek için aylarca gece gündüz çalışmak gerekir. Evet, gecesi gündüzü yoktur bu işin. Çok sevmek, çalışmak ve sıkı bir disiplin ister. Sanatçılar tüm hayatlarını adarlar bu mesleğe. Üstelik tiyatrodan aldıkları ücretler de malum. Tiyatro dışında geliri yoksa bir oyuncunun işi zor. Bu yüzden televizyon, tiyatro, sinema gibi pek çok alanda çalışabilmedir sanatçı ve bence en önemlisi sosyal güvencesi olmalıdır, doğru ve saygın işler yapılmalıdır. Bu sektörün çalışma koşullarına artık radikal bir çözüm getirilmesi şart! Ayrıca geçen sene birtakım üzücü olaylar neticesinde başlayan Sanat Maratonu’nun her yıl gerçekleştirilen bir festivale dönüştürülmesi ve tiyatrolarımıza sahip çıkılması taraftarıyım. Siz ne dersiniz?

Son olarak; ben tiyatroya gönül vermiş biriyim, bu yazımı tiyatroya emek veren herkese ve tiyatro severlere armağan ediyorum. Sanat dolu, hayat dolu, özgür ve mutlu günler diliyorum. Teşekkür ederim.

http://www.sanatmaratonu.com/
http://www.ibb.gov.tr/sites/sehirtiyatrolari/tr-TR/Sayfalar/Anasayfa.aspx
http://www.devtiyatro.gov.tr/
http://www.ast.com.tr/

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder